
“Promosyon bir lütuf değil, bankanın kazancının karşılığıdır”
Promosyon, çalışanlara yapılan bir iyilik değil; bankaların kamu personeli üzerinden elde ettiği düzenli işlem hacmi, müşteri kazanımı ve finansal akışın bedelidir. Maaş ödemeleri, otomatik fatura talimatları, kart harcamaları, krediler ve diğer bankacılık ürünleriyle oluşan bu büyük hacim, kurumun pazarlık gücünü artırır. Dolayısıyla ortaya çıkan tablo, “verilen” değil “alınması gereken” bir karşılığın eksik bırakıldığını düşündürüyor.
En büyük kırılma: Şeffaflık eksikliği
Çalışanların tepkisini büyüten bir diğer başlık da sürecin kapalı yürütülmesi algısı. “Kaç banka teklif verdi?”, “Koşullar neydi?”, “Personel sayısı ve işlem hacmi pazarlıkta nasıl kullanıldı?” gibi soruların yanıtları netleşmedikçe, düşük tutar tartışması kaçınılmaz olarak güven krizine dönüşüyor. Sağlık çalışanı, kendi adına imzalanan sözleşmenin detaylarını öğrenmek istemekte sonuna kadar haklıdır.
“Bu rakamı başarı diye sunmak, çalışanla dalga geçmektir”
Ekonomik koşullar ortadayken; kira, gıda, ulaşım ve temel ihtiyaçlar her ay artarken, promosyonun düşük kalması bir yana, bunun iletişiminin “müjde” gibi yapılması sahada öfkeyi katlıyor. Çünkü sağlık çalışanı sadece yorgun değil; aynı zamanda değersizleştirildiğini hissediyor. Bu da kurum içi motivasyonu, aidiyeti ve çalışma barışını doğrudan zedeliyor.
Karşılaştırma sorusu: “Benzer kurumlar neden daha yüksek alıyor?”
Sağlık çalışanlarının en çok sorduğu soru şu: “Aynı şehirde, aynı koşullarda, benzer personel sayısıyla bazı kurumlar daha yüksek promosyon alabiliyorsa burada sorun nerede?” Bu soru cevapsız kaldıkça, düşük tutarın gerekçesi ne olursa olsun ikna ediciliğini kaybediyor. Rekabetçi bir ihale yürütüldüyse bunun belgeleriyle ortaya konması; yürütülmediyse bunun sorumluluğunun da açıkça konuşulması gerekiyor.
Sahadan net talepler: Revizyon, şeffaflık, hesap verilebilirlik
Çalışanların beklentisi “şikâyet etmek” değil; hakkın korunması. Öne çıkan talepler şöyle:
- Sözleşme süresi ve tüm kritik maddelerin personele açık biçimde duyurulması,
- İhale/teklif sürecinin kaç banka, hangi şartlarla katıldığıyla birlikte raporlanması,
- Güncel ekonomik koşullara göre tutarın revize edilmesi ve pazarlığın yeniden güçlendirilmesi,
- Kurumlar arası farkların gerekçeli ve denetlenebilir şekilde açıklanması,
- Sürecin “oldu bitti” değil, katılımcı bir anlayışla yürütülmesi.
Bu mesele para meselesinden fazlası: Saygı meselesi
Promosyon tartışması, aslında sağlık çalışanının yıllardır biriken “görünmeyen emeği”nin yeni bir yansıması. Nöbetler, yoğunluk, risk, tükenmişlik… Tüm bunların üzerine “piyasanın gerisinde” kalan bir promosyon eklendiğinde, mesele sadece rakam olmaktan çıkıyor. Çalışan şunu söylüyor: “Benim emeğimin karşılığı bu kadar ucuz olamaz.”
Son söz: Bu tutarı normalleştirmek değil, düzeltmek gerekir
Sağlık camiası adına yapılması gereken, düşük tutarı savunmak ya da makyajlamak değil; süreci şeffaflaştırmak, pazarlık gücünü doğru kullanmak ve çalışanı hak ettiği değerde korumaktır. Aksi hâlde bu dosya kapanmaz: Tepki büyür, güven azalır, kurum içi huzur yara alır.
Gelişmeleri takip ediyoruz. Sağlık çalışanlarının mali ve özlük haklarına dair güncel içerikler için Hemsire.Com’u takipte kalın.