Gelir eşitsizliği, yoksulluk ve toplumsal stresin görünmeyen faturası...
Ekonomi, toplumun yalnızca finansal refahını değil, aynı zamanda sosyal huzurunu ve bireyler arası ilişkileri de şekillendiren temel bir faktördür. Ekonomik krizler, işsizliği artırır, yoksulluğu derinleştirir ve gelir dağılımındaki adaletsizliği büyütür. Bu tablo, yalnızca bireylerin yaşam standartlarını düşürmekle kalmaz; psikolojik sağlığı da olumsuz etkileyerek şiddet olaylarının artmasına zemin hazırlar.
Türkiye’de son yıllarda yaşanan yüksek enflasyon, barınma krizi ve işsizlik, hem aile içi şiddetin hem de toplumsal suçların artışında önemli bir risk unsuru olarak öne çıkmaktadır.

1. Ekonomi ve Şiddet Arasındaki Doğrudan Bağ
Ekonomik kriz dönemlerinde bireylerin karşılaştığı en önemli sorunlar işsizlik, gelir kaybı ve borç baskısıdır. Bu üçlü, bireylerde yoğun bir stres ve öfke birikimine yol açar. Sosyal psikoloji literatüründe “frustrasyon-agresyon hipotezi” olarak bilinen yaklaşım, bireylerin hedeflerine ulaşamamasının saldırgan davranışları tetiklediğini açıklar.
Özetle:
- İşini kaybeden birey, yaşam kontrolünü yitirir ve bu durum öfke patlamalarını artırır.
- Yoksulluk yaşayan ailelerde tartışmalar sıklaşır, şiddete dönüşme ihtimali yükselir.
- Gelir adaletsizliğinin derinleştiği toplumlarda ise sosyal gerilim artar, bu da toplumsal şiddet olaylarına zemin hazırlar.
2. İşsizlik, Yoksulluk ve Suç Oranları
Ekonomik daralmaların en belirgin sonuçlarından biri suç oranlarında yaşanan dalgalanmalardır.
- Mülkiyet suçları: Kriz dönemlerinde hırsızlık, gasp ve dolandırıcılık gibi ekonomik amaçlı suçlarda artış gözlenir.
- Şiddet suçları: Doğrudan işsizlikten çok, yoksulluk ve gelir eşitsizliğiyle ilişkilidir. Adaletsizlik algısı, bireyleri şiddete yöneltebilir.
- Genç nüfus: İşsiz kalan gençlerde, geleceğe dair umutsuzluk suç ve şiddet eğilimini artıran bir faktördür.
Türkiye özelinde özellikle büyükşehirlerde yükselen kira fiyatları ve işsizlik, suç oranlarının artışıyla birlikte toplumsal güvenlik endişelerini de büyütmektedir.
3. Aile İçi Şiddetin Yükselişi
Ekonomik krizler, aile içi ilişkiler üzerinde doğrudan baskı oluşturur.
- Geçim sıkıntısı yaşayan çiftler arasında tartışmalar artar, bu tartışmaların şiddete dönüşme olasılığı yükselir.
- Kadınların ekonomik bağımlılığı, şiddete maruz kaldıklarında ilişkiden ayrılmalarını zorlaştırır.
- Çocuklar, hem doğrudan istismara hem de şiddet ortamına tanıklık etmeye maruz kalır.
Kriz dönemlerinde kadın sığınma evlerine yapılan başvurular artarken, sağlık kurumlarına yansıyan aile içi şiddet vakaları da belirgin şekilde yükselir.
4. Psikolojik Sağlık ve Toplumsal Stres
Ekonomik istikrarsızlık yalnızca maddi kayıplar değil, aynı zamanda ciddi psikolojik sorunlar doğurur:
- Kaygı ve depresyon: İşsiz kalan ya da borç altında ezilen bireylerde yoğun görülür.
- Öfke kontrol sorunları: Baskı ve çaresizlik hissi, bireyleri şiddete daha yatkın hale getirir.
- Toplumsal öfke: Protestolar, sokak olayları ve toplumsal hareketler kriz dönemlerinde artış gösterir.
Toplumdaki güven ortamının zedelenmesi, bireyler arası ilişkilerde şiddet riskini artırır.
5. Alkol ve Madde Kullanımı
Kriz dönemlerinde şiddeti artıran bir diğer faktör, alkol ve madde kullanımındaki artıştır.
- İnsanlar, ekonomik sıkıntıların getirdiği stresi bastırmak için alkol veya uyuşturucuya yönelebilir.
- Alkol, özellikle aile içi şiddetin en önemli tetikleyicilerinden biridir.
- Madde bağımlılığı, hem bireysel öfke patlamalarını hem de organize suçlara katılımı artırır.
Dolayısıyla ekonomik krizlerin alkol ve madde kullanımı üzerinden şiddeti dolaylı olarak beslediği söylenebilir.
6. Türkiye’de Durum: Kırılgan Gruplar Ön Planda
Türkiye’de ekonomik krizden en fazla etkilenen gruplar aynı zamanda şiddet riski en yüksek kesimleri oluşturmaktadır:
- Kadınlar: Ekonomik bağımlılık nedeniyle şiddete karşı daha savunmasızdır.
- Çocuklar: Aile içi şiddet ortamının mağduru veya tanığı olabilmektedir.
- Gençler: İşsizlik ve gelecek kaygısı, suça ve şiddete yönelim riskini artırır.
- Sağlık çalışanları: Büyükşehirlerde artan yaşam maliyetleri, barınma ve geçim sorunları sağlık emekçilerini de psikolojik olarak zorlamaktadır.
7. Çözüm Önerileri
Şiddetin ekonomik krizlerle birlikte artışını engellemek için yalnızca güvenlik önlemleri değil, sosyal ve ekonomik politikalar da devreye girmelidir.
Önerilen adımlar:
- Gelir adaletini güçlendirmek: Yoksulluk riskindeki ailelere destek sağlamak.
- Barınma desteği: Yüksek kira baskısı yaşayan ailelere sosyal konut ve kira yardımı sunmak.
- İstihdam programları: Özellikle gençler için işsizlikle mücadele eden projeler geliştirmek.
- Bağımlılıkla mücadele: Alkol ve madde kullanımını azaltacak sosyal programlar oluşturmak.
- Sağlık sisteminde farkındalık: Hemşireler ve aile hekimleri aracılığıyla aile içi şiddet vakalarının erken tespit edilmesi.
- Sığınma ve destek merkezleri: Şiddet mağdurlarına hızlı erişim sağlayacak mekanizmaların güçlendirilmesi.
Sonuç
Ekonomik krizler, yalnızca rakamlarla ölçülen makroekonomik sorunlar değildir; toplumun huzuru, ailelerin birlikteliği ve bireylerin psikolojik sağlığı üzerinde doğrudan etkiler yaratır. İşsizlik, yoksulluk ve gelir adaletsizliği, hem aile içi hem de toplumsal şiddeti artıran en güçlü faktörlerdir.
Bu nedenle şiddetle mücadele politikaları yalnızca cezai yaptırımlara odaklanmamalı; ekonomik istikrarı sağlamayı, sosyal destek mekanizmalarını güçlendirmeyi ve kırılgan grupları korumayı da içermelidir. Toplumsal barışın sürdürülebilirliği, ekonomik refah ve adaletle doğrudan bağlantılıdır.
📌 HEMŞİRE.COM