Fail değişiyor, kurban değişiyor; ama şiddeti üreten sistem hep aynı

Şiddeti yalnızca tekil bir “olay” olarak gördüğümüzde yanılırız. Bir hastanede hekime saldırı, bir kadının evinde öldürülmesi, bir çocuğun istismarı, bir sokak hayvanının işkenceyle öldürülmesi… Bunların her biri münferit bir vakaymış gibi sunulur. Oysa şiddet, bireysel sapmaların toplamı değil; sistematik olarak üretilen bir sonuçtur. Fail değişir, kurban değişir; ama şiddeti üreten mekanizma hep aynı kalır.

Görünür ve görünmez şiddet

Toplumda şiddet genellikle “fiziksel saldırı” üzerinden tanımlanır. Yumruk, bıçak, silah… Oysa şiddet yalnızca bedene değil, ruha, kimliğe, özgürlüğe, doğaya ve geleceğe yöneliktir.

  • Kadına “senin yerin evindir” demek de şiddettir.
  • Hastane koridorunda hekime “seni süründürürüm” demek de.
  • Çocuğun beyanını küçümsemek, zorbalığa “çocuk işte” diye kayıtsız kalmak da.
  • Hayvanı “mal” sayıp öldürmeyi hafifletici görmemiz de.
  • Ormanı yakıp yerine beton dikmek de.

Fail değişse de, bütün bu davranışların arkasındaki üstünlük ve tahakküm zihniyeti değişmez.

Şiddeti besleyen üçlü sacayağı

Şiddeti sürekli kılan bir “sacayağı” vardır:

  1. Güç eşitsizliği: Erkek karşısında kadın, hasta karşısında doktor, yetişkin karşısında çocuk, insan karşısında hayvan ya da doğa… Hiyerarşi ve tahakküm kültürü.
  2. Cezasızlık: Failin yanına kâr kalacağına dair inanç. Erkek için “iyi hal indirimi”, hasta yakını için “tahrik indirimi”, istismarcı için “delil yetersizliği”.
  3. Normalleştirme: Dilin, kültürün, medyanın şiddeti olağanlaştırması. “Erkektir yapar”, “doktor biraz sertti”, “hayvan zaten başıboştu” söylemleri.

Bu üçlü sacayağı yerinde durdukça, şiddet yalnızca yeniden üretilir.

Mikro olay, makro düzen

Bir şiddet olayını yalnızca “anlık öfke patlaması” olarak açıklamak, asıl sorumluluğu perdelemektir. Çünkü şiddet, tetikleyici bir olayın (örneğin uzun bekleme süresi, boşanma kararı, sokakta bir tartışma) üzerine makro düzeydeki kültürel ve yapısal zemin eklenince ortaya çıkar. Fail, öfkesini şiddete dönüştürmeyi “meşru” görüyorsa, bu meşruiyeti ona toplum ve sistem sağlar.

Alanlara yayılan ortaklık

  • Sağlıkta şiddet: Yetersiz sağlık sistemi, kuyruklar, iletişimsizlik ve öfkenin en zayıf noktaya – doktora, hemşireye – yönelmesi.
  • Kadın cinayetleri: Erkeklik üzerinden kurulan tahakküm, “benim malım” zihniyeti ve cezai indirimlerle beslenen cezasızlık.
  • Çocuk istismarı: Kapalı aile yapısı, suskunluk kültürü, “ayıp olur” söylemi.
  • Hayvana şiddet: Hayvanı bir “eşya” gibi gören hukuki statü, acının görünmez sayılması.
  • Doğaya şiddet: Ormanı “arsa”, dereleri “rant alanı” gören zihniyet; yaşamı yok sayan kalkınma modeli.

Görünürde birbirinden kopuk olan bu olayların aynı zincirin halkaları olduğunu görebilmek için, yalnızca faile değil sisteme bakmak gerekir.

Çözüm: Faili yakalamak yetmez, sistemi dönüştürmek gerekir

Bugün şiddetle mücadelede en sık yapılan hata, yalnızca faile odaklanmaktır. Oysa bireysel cezalandırma, tek başına sorunu çözmez. Çünkü şiddet bireysel tercihten çok, toplumsal iklimin ürünüdür. Bu nedenle çözümün de üç düzeyde olması gerekir:

  1. Hukuki düzey: Caydırıcı ve tutarlı bir hukuk sistemi; indirimlerin sınırlandırılması, mağduru değil faili merkeze alan yargı anlayışı.
  2. Kurumsal düzey: Hastanelerde, okullarda, adliyelerde şiddeti önleyici güvenlik protokolleri, hızlı müdahale sistemleri ve destek mekanizmaları.
  3. Kültürel düzey: Medyada dil dönüşümü, eğitim müfredatında eşitlik ve şiddetsiz iletişim, erkeklik normlarının sorgulanması, dayanışma kültürünün güçlendirilmesi.

Sonuç: İsimler değişiyor, düzen değişmiyor

Bugün bir hastanede sağlık çalışanı darp ediliyor, yarın bir kadın öldürülüyor, öbür gün bir çocuk istismar ediliyor. Fail değişiyor, kurban değişiyor; ama şiddeti üreten sistem değişmediği sürece tablo aynı kalıyor. Biz tek tek isimleri anmakla yetindiğimizde, geride kalanların kaderini değiştiremiyoruz.

O yüzden sorulması gereken soru şu: “Bu ülkede şiddeti üreten iklimi nasıl değiştireceğiz?”

Cevap, bireyleri suçlamaktan çok, sistemin her katmanını onarmakta saklıdır. Çünkü şiddeti gerçekten bitirmek istiyorsak, failin elini değil, o ele güç veren kültürü, dili ve düzeni değiştirmeliyiz.


HEMSİRE.COM 

BİLGİLENDİRME: Yorum ve sorularınız sistem yöneticisi tarafından onayladıktan sonra yayınlanacaktır.

Daha yeni Daha eski

نموذج الاتصال