Türkiye’de Hemşirelerin Çalışma Koşulları: Derinleşen Kriz ve Görmezden Gelinen Gerçekler

Türkiye’de hemşireler, pandemiyle birlikte görünür hale gelen ancak kökleri çok daha eskilere dayanan ağır çalışma koşulları, düşük ücretler ve güvenlik sorunu ile baş başa bırakılmış durumda. Sağlık sisteminin “omurgası” olarak tanımlanan hemşireler, bugün fiilen sistemin açıklarını kapatan ucuz ve aşırı çalıştırılan emek gücü konumuna itilmiş durumda. Veriler, Türkiye’nin hemşire istihdamında OECD ülkeleri arasında en dipte yer aldığını ve bu krizin artık “kişisel fedakârlıkla” sürdürülemeyeceğini net biçimde gösteriyor.

OECD Verileri Türkiye’yi İşaret Ediyor: Hemşire Açığında Dipteyiz

Rakamlar, Türkiye’deki hemşire açığının tesadüf değil, yapısal bir tercih olduğunu ortaya koyuyor:

  • Türkiye’de 1.000 kişiye düşen hemşire sayısı: 2,8
  • OECD ortalaması: 9,2
  • Norveç gibi ülkelerde bu oran 18’in üzerinde

Bu tablo, Türkiye’deki hemşirelerin, OECD ortalamasına göre en az üç kat daha fazla yük taşıdığını gösteriyor. Üstelik bu fark, sadece “daha yoğun tempo” anlamına gelmiyor; hasta güvenliği, bakım kalitesi ve tıbbi hatalar açısından da ciddi bir risk yaratıyor.

Sağlık kurumlarına başvuru sayıları incelendiğinde çelişki daha da keskinleşiyor:

  • AB/OECD ülkelerinde kişi başı yıllık başvuru sayısı yaklaşık 6,2
  • Türkiye’de ise bu sayı 11,4

Yani daha az hemşireye, çok daha fazla hasta düşüyor. Buna rağmen, politika belgeleri hâlâ “hedefler” üzerinden konuşuyor; sahadaki gerçek yükü taşıyan hemşire ise görmezden geliniyor.

Uzayan Mesailer, Bitmeyen Nöbetler: Tükenmişliğin Normalleştirilmesi

Hemşire açığı, doğrudan uzamış mesailer, sık nöbetler ve kronik uykusuzluk demek. Rapor ve sendika açıklamalarına göre:

  • Yıllık izinler iş yükü nedeniyle erteleniyor veya kullanılamıyor.
  • Hemşireler, temel maaşla geçinemediği için zorunlu fazla mesai ve nöbete mahkûm ediliyor.
  • Fiziksel yorgunlukla birlikte psikolojik tükenmişlik sendromu yaygınlaşıyor.

İstifa yasağının kalkmasının ardından sadece birkaç ay içinde binlerce hemşire ve ebenin kamu görevinden ayrılması, durumun ciddiyetini açıkça gösteriyor. Bu istifaların önemli bir kısmı yurt dışına göç ile sonuçlanıyor; kalanlar ise dil kurslarına başlayarak “çıkış yolunu” hazırlamaya çalışıyor.

Bu tablo, hemşirelerin yalnızca “yorulduğunu” değil, mesleğin sürdürülemez hale geldiğini gösteriyor. Buna rağmen, resmi söylem çoğunlukla “fedakâr sağlık çalışanları” söylemine sıkışmış durumda; yapısal iyileştirme yerine duygusal retorik tercih ediliyor.


Yoksulluk Sınırında Maaş: Emek Ucuz, Sorumluluk Yüksek

Ekonomik veriler, Türkiye’de hemşirelik mesleğinin yüksek sorumluluğa karşın düşük gelirle yürütüldüğünü ortaya koyuyor:

  • Kamu hemşirelerinin maaşı, yapılan zamlara rağmen ancak 40–50 bin TL bandına ulaşabiliyor.
  • Aynı dönemde dört kişilik bir aile için hesaplanan açlık ve yoksulluk sınırı, bu seviyeye çok yakın veya üzerinde.
  • Hemşirelerin önemli bir kısmı, “çocuğuna ayakkabı alamadığını, ulaşım masrafını karşılayamadığını” dile getiriyor.

Buna ek olarak gelir yapısı da sorunlu:

  • Ücretler; döner sermaye, performans, teşvik gibi parçalara bölünüyor.
  • Bu kalemlerin önemli bölümü emekliliğe yansımıyor.
  • Gelir, öngörülebilir ve güvenceli olmaktan uzaklaşıyor.

Hemşirelerin temel talepleri net:

  • Yoksulluk sınırının üzerinde, insanca yaşayabilecek tek kalem maaş,
  • Tüm sağlık çalışanlarını kapsayacak 3600 ek gösterge,
  • Nöbet, hafta sonu ve bayram çalışmalarında çarpanlı ücret (gece nöbetinde 3 kat, hafta sonunda 2 kat, bayramda 4 kat gibi düzenlemeler).

Bugün Türkiye’de hemşirelik, yüksek risk – düşük gelir dengesizliğinin en çarpıcı örneklerinden biri haline gelmiş durumda.

Şiddet, Mobbing ve Güvenlik Açığı: Sağlık Kurumu Mu, Risk Alanı Mı?

Hemşirelerin karşılaştığı sorunlar sadece iş yükü ve ücretle sınırlı değil; güvenlik boyutu da giderek ağırlaşıyor:

  • Hastanelerde sözlü ve fiziksel şiddet günlük rutinin parçası haline gelmiş durumda.
  • Hasta ve yakınları, sistemdeki her aksaklıkta ilk muhatap olarak hemşireyi hedef alıyor.
  • Özellikle acil servis ve yoğun bakım gibi birimlerde çalışan hemşireler, zaman zaman hayatlarını tehdit eden saldırılarla karşılaşıyor.

Buna bir de mobbing ve liyakatsiz yönetici baskısı ekleniyor:

  • Liyakate dayanmayan atamalar,
  • Keyfi nöbet, görevlendirme ve izin uygulamaları,
  • Sendikal faaliyetler ya da itirazlar nedeniyle üst yönetim baskısı…

Bu koşullar, hemşirelik mesleğini güvenli ve saygın bir kariyer olmaktan uzaklaştırıyor. Mevcut “Sağlıkta Şiddet Yasası” ise sahada yeterince caydırıcı bulunmuyor; hemşireler “kağıt üzerindeki yasa değil, sahada gerçek koruma” talep ediyor.

Hemşirelerin Somut Talepleri: Krizden Çıkış İçin Yol Haritası

Raporda ve sendika açıklamalarında öne çıkan talepler, aslında bir “iyileştirme paketi” değil, mesleğin çökmesini önlemek için asgari gereklilikler olarak ifade ediliyor:

  • Yeterli sayıda kadrolu hemşire ataması

    • On binlerce mezun iş beklerken, sahada personel açığıyla hizmet verilmesine son verilmesi.
  • İnsanca yaşayacak tek kalem ücret
    • Yoksulluk sınırının üzerinde, sabit ve emekliliğe tam yansıyan maaş düzeni.
  • 3600 ek gösterge ve emeklilikte iyileştirme
    • Emekli hemşire maaşlarının insani seviyeye çıkarılması.
  • Çalışma saatlerinin insani düzeye çekilmesi
    • Fazla mesainin istisna haline getirilmesi, izin ve dinlenme haklarının fiilen kullanılabilmesi.
  • Sağlıkta şiddete karşı sıfır tolerans politikası
    • Etkili bir şiddet yasası, her kurumda 7/24 güvenlik, şiddet olaylarında hızlı ve caydırıcı yaptırım.
  • Kreş, aile dostu ve kadın emeğini gözeten politikalar
    • 7/24 ücretsiz kreş imkânı, analık ve süt izinlerinin iyileştirilmesi, aile ve iş yaşamı dengesinin korunması.
  • Mesleki itibar ve karar alma süreçlerine katılım

    • Hemşirelik Kanunu’nun güncellenmesi, görev tanımlarının netleştirilmesi, uzmanlaşma ve branşlaşma imkânlarının artırılması,
    • Sağlık politikaları belirlenirken hemşire temsilcilerinin sürece gerçek anlamda dahil edilmesi.

Hemşireler Uyarıyor, Sistem Sınırda

Türkiye’de hemşirelerin çalışma koşulları, artık “zor ama idare ediyoruz” düzeyini çoktan aşmış durumda. Mevcut gidişat, hemşireler için bir meslek krizi, toplum için ise bir sağlık krizi anlamına geliyor.

Hemşireler, verilerle konuşuyor; sendikalar ve meslek örgütleri, “Bu böyle devam edemez” diyerek yıllardır uyarıyor. Buna rağmen, atılan adımlar büyük ölçüde parça parça, geçici ve vitrine dönük kalıyor.

Bugün sorulması gereken soru net:

Türkiye, sağlık sistemini; düşük ücret, yüksek risk ve tükenmişlik içinde bırakılan hemşirelerin omuzlarında daha ne kadar süre taşıyabileceğini düşünüyor?

Bu soruya verilecek dürüst bir yanıt, aynı zamanda atılması gereken adımların da başlangıç noktası olacaktır.

HEMŞİRE.COM HABER MERKEZİ

BİLGİLENDİRME: Yorum ve sorularınız sistem yöneticisi tarafından onayladıktan sonra yayınlanacaktır.

Daha yeni Daha eski

نموذج الاتصال