Hakem Kurulu Kimdir, Memur Maaşlarına Nasıl Yön Veriyor? Geçmişte Alınan Kararlar

Türkiye’de 4 milyon kamu çalışanı ve 2,5 milyon emekliyi ilgilendiren 8. dönem toplu sözleşme görüşmeleri hükümet ile sendikalar arasında uzlaşmazlıkla sonuçlanırken, devreye Kamu Görevlileri Hakem Kurulu girdi. Yapısı ve bağımsızlığı sıkça tartışılan kurulun vereceği karar kesin olacak ve yargı yoluna kapalı kalacak. Geçmişte çoğu kez hükümet tekliflerini aynen onaylayan Hakem Kurulu’nun, 2026–2027 yılları için belirleyeceği maaş artışları milyonlarca memurun alım gücünü, ekonomik refahını ve çalışma barışını doğrudan etkileyecek.

Birçok sendika hükümetin zam teklifini protesto etmek için Ankara'da sokağa çıkmıştı

Özet:

Türkiye’de 4 milyon kamu çalışanı ve 2,5 milyon emekliyi ilgilendiren sekizinci dönem toplu sözleşme görüşmeleri, hükümet ile sendikalar arasında uzlaşmazlıkla sonuçlandı. Tarafların maaş artış oranları konusundaki büyük farkı nedeniyle devreye Kamu Görevlileri Hakem Kurulu girdi. 11 üyeden oluşan ve çoğunluğu Cumhurbaşkanı tarafından atanan kurulun kararları kesin olup, yargı yoluna kapalıdır. Geçmişte çoğu kez hükümetin tekliflerini onaylayan kurul, 2026–2027 döneminde de milyonlarca memurun alım gücünü, ekonomik refahını ve çalışma barışını doğrudan etkileyecek. Memur-Sen, kurulun bağımsızlığına güvenmediklerini belirterek adil bir karar beklemediklerini açıkladı. Hükümetin teklifleri, Merkez Bankası’nın enflasyon tahminlerine paralel olsa da, son yıllarda gerçekleşen enflasyonun çok üzerinde seyretmesi, memurların reel gelir kaybı yaşamasına yol açtı.


Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun Rolü: Bağımsız mı, Yoksa Hükümetin Aracısı mı?

Memurların toplu sözleşme görüşmeleri hükümetle sendikalar arasında uzlaşmazlıkla sonuçlandığında devreye giren Hakem Kurulu, milyonlarca kamu çalışanı ve emeklinin gelirini doğrudan etkileyen kritik bir mekanizmadır.

Kamu Görevlileri Hakem Kurulu, 11 üyeden oluşur ve bunların büyük bir kısmı Cumhurbaşkanı tarafından atanır. Bu nedenle bağımsızlığı sıkça tartışma konusu olur. Kurulun aldığı kararlar bağlayıcıdır ve herhangi bir üst merciye itiraz edilemez.

Geçmiş yıllarda Hakem Kurulu, çoğu kez hükümetin tekliflerini aynen kabul etmiş, yalnızca birkaç istisnada küçük artışlarla değişikliğe gitmiştir. Bu nedenle sendikalar kurulun işlevini "simgesel" bulmakta, çalışanların gerçek taleplerini yansıtmadığını dile getirmektedir.

Özellikle enflasyonun yüksek seyrettiği dönemlerde verilen kararların Merkez Bankası tahminleriyle uyumlu olmasına rağmen, gerçekleşen enflasyondan çok uzak kalması, memurların reel gelirlerinde ciddi kayıplara yol açmıştır. Bu nedenle Hakem Kurulu’nun rolü sadece bir “hakemlik” değil, aynı zamanda ekonomik dengeler üzerinde etkisi olan politik bir karar mekanizması olarak da değerlendirilmektedir.


Hükümet ve sendikalar anlaşamadı: Son sözü Hakem Kurulu söyleyecek

Sekizinci dönem toplu iş sözleşmesi görüşmeleri, hükümet ile sendikalar arasında yapılan üç tur pazarlığa rağmen sonuçsuz kaldı. Memur-Sen ve diğer sendikaların talep ettiği yüksek oranlı zamlarla hükümetin teklif ettiği rakamlar arasında büyük fark bulunması, sürecin tıkanmasına yol açtı.

Hükümet, son teklifinde 2026 yılı için ilk altı ay yüzde 11, ikinci altı ay yüzde 7; 2027 yılı içinse ilk ve ikinci altı ay yüzde 4 zam önerdi. Buna ek olarak memur ve emekli maaşlarını ilgilendiren taban aylığa 1.000 TL artış yapılmasını da gündeme getirdi. Ancak sendikaların beklentisi çok daha yüksekti. Memur-Sen, 2026 için yüzde 88, 2027 için ise yüzde 46 oranında zam talebinde bulundu ve taban aylığa 10 bin TL artış istedi.

Tarafların uzlaşamaması üzerine devreye Hakem Kurulu girdi. Kanuna göre kurul, toplu sözleşme görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandığında en geç beş gün içinde nihai kararı açıklamak zorunda. Kurulun vereceği karar kesin olacak ve itiraz yolu bulunmayacak.

Memur-Sen Başkanı Ali Yalçın, kurulun yapısına güvenmediklerini ve daha önceki kararların işveren lehine sonuçlandığını hatırlatarak, “Hakem Kurulu’ndan adil bir karar beklemiyoruz” ifadelerini kullandı. Buna rağmen, milyonlarca memur ve emekli için 2026–2027 yıllarındaki maaş artışlarının belirlenmesinde tek yetkili merci artık Hakem Kurulu.

Bu süreç, yalnızca maaş artış oranlarını değil, aynı zamanda kamu çalışanlarının alım gücünü, ekonomik refahını ve çalışma barışını doğrudan etkileyecek.


Hükümetin teklif süreci: İlk rakamlardan son öneriye

Toplu sözleşme görüşmeleri boyunca hükümetin sunduğu zam teklifleri, sendikaların yoğun tepkisiyle karşılaştı. İlk etapta hükümet, 2026 yılı için yüzde 10+6, 2027 yılı içinse yüzde 4+4 oranında zam önerdi. Ancak bu rakamlar, memur konfederasyonları tarafından “hayattan kopuk” olarak değerlendirildi ve kesin bir şekilde reddedildi.

Pazarlıkların ikinci turunda beklentilerin aksine önemli bir değişiklik yaşanmadı. Hükümet, yalnızca 2026 teklifini küçük bir revizyonla yüzde 11+7’ye yükseltti, 2027 içinse aynı oranı korudu. Bu durum, sendikalar açısından büyük bir hayal kırıklığına yol açtı.

Özellikle Memur-Sen, hükümetin teklifini “çalışanların emeğini yok saymak” olarak nitelendirdi. Sendikanın talepleri arasında 2026 için yüzde 88, 2027 için ise yüzde 46 oranında zam yer alıyordu. Ayrıca, taban aylığa 10 bin TL ekleme isteği de sendikanın en önemli maddelerinden biriydi.

Son teklif ile sendikaların talepleri arasındaki uçurum, tarafların uzlaşmasını imkânsız hale getirdi. Böylece görüşmeler Hakem Kurulu’na devredildi. Ancak hükümetin, teklif sürecinde yalnızca sembolik düzeyde artış yapması, “müzakerelerin aslında formaliteye dönüştüğü” yorumlarına neden oldu.

Uzmanlara göre hükümetin tekliflerinin, Merkez Bankası’nın 2026 için yüzde 16 ve 2027 için yüzde 9’luk enflasyon tahminlerine paralel olması, teklifin “ekonomik gerçeklerden çok teknik tahminlere” dayandırıldığını gösteriyor. Buna karşın, son yıllarda tahminlerin gerçekleşen enflasyondan büyük sapma göstermesi, bu sürecin güvenilirliğini ciddi biçimde tartışmalı hale getiriyor.


Hakem Kurulu’nun geçmiş karnesi: Hangi dönemde hangi kararlar çıktı?

Hakem Kurulu, toplu sözleşme görüşmelerinde tarafların anlaşamadığı durumlarda devreye girerek milyonlarca kamu çalışanı ve emeklinin maaşını doğrudan etkileyen nihai kararları alıyor. Ancak geçmişe bakıldığında, kurulun hükümet teklifleri karşısında çoğu zaman değişiklik yapmadığı dikkat çekiyor.

2012 dönemi Hakem Kurulu’nun en dikkat çekici kararlarından birine sahne oldu. Hükümetin 2012 yılı için sunduğu %3,5 + %4lük zam teklifi kabul görmedi ve kurul memurlar lehine %4+%4 zam kararı aldı. Fakat 2013 için hükümetin %3+%3 teklifi aynen kabul edildi.

2020–2021 döneminde, kurul yine devreye girdi. Ancak bu kez, hükümetin önerdiği %4+%4 ve %3+%3 oranları hiç değiştirilmeden kabul edildi. Bu karar, yüksek enflasyonun yaşandığı dönemde memurların büyük gelir kaybına uğramasına neden oldu.

2023’teki 7. dönem görüşmeleri de benzer şekilde sonuçlandı. Hakem Kurulu, hükümetin sunduğu 2024 için %15+%10, 2025 için %6+%5 teklifini olduğu gibi onayladı. Ancak gerçekleşen enflasyonun bu oranların çok üzerinde çıkması, memurların maaşlarında ciddi erimeye yol açtı ve sonradan enflasyon farkı ödemeleri gündeme geldi.

Geçmiş örnekler, kurulun genellikle hükümetin çizdiği çerçevenin dışına çıkmadığını gösteriyor. Bu nedenle sendikalar, kurulun bağımsız ve adil bir mekanizma olmadığını savunuyor. Özellikle “memurun gerçek taleplerinin masada karşılık bulmadığı” görüşü, çalışanların kurula olan güvenini neredeyse sıfırlamış durumda.

Bugün de benzer bir tablo ortaya çıkarsa, milyonlarca kamu çalışanı ve emekli için 2026–2027 döneminde maaş artışlarının enflasyona karşı yetersiz kalması büyük bir olasılık olarak görülüyor.


Tahminler ve gerçekler: Merkez Bankası öngörüleri neden şaşıyor?

Hakem Kurulu’nun karar süreçlerinde en çok dikkate aldığı verilerden biri Merkez Bankası’nın enflasyon tahminleri. Hükümetin teklifleri de çoğunlukla bu tahminlerle paralel ilerliyor. Ancak son yıllarda ortaya çıkan tablo, bu tahminlerin gerçeği yansıtmadığını açıkça ortaya koydu.

Örneğin, 2021 yılı için Merkez Bankası enflasyonu %9 civarında öngörüyordu. Fakat yıl sonunda gerçekleşen enflasyon bu tahminin yaklaşık yedi katı oldu. Benzer şekilde, 2023–2024 dönemlerinde de tahminler ile gerçek enflasyon arasında ciddi farklar yaşandı.

Bu sapmaların en önemli sonucu, memurların reel gelirlerinde büyük kayıplar yaşaması oldu. Çünkü toplu sözleşmelerde belirlenen artış oranları dönem boyunca geçerli oluyor, enflasyon farkı ise ancak dönem sonunda ekleniyor. Bu da çalışanların yıl içinde alım gücünün hızla erimesine yol açıyor.

Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan, 14 Ağustos 2025’teki raporunda, 2026 sonu için %16, 2027 sonu için ise %9 enflasyon tahmini açıkladı. Hükümetin teklifleri de yine bu oranlara yakın belirlendi. Ancak beş yıldır üst üste tutmayan tahminlerin, önümüzdeki iki yılda ne kadar isabetli olacağı belirsiz.

Uzmanlara göre sorun sadece öngörü hatası değil. Aynı zamanda, tahminlerin siyasi baskı altında hazırlandığı ve ekonomik gerçekleri tam olarak yansıtmadığı eleştirileri de yapılıyor. Bu nedenle memur sendikaları, “tahminlerle değil, yaşanan gerçeklerle pazarlık yapılmalı” çağrısında bulunuyor.

Sonuç olarak, enflasyon tahminleri ile gerçekleşen rakamlar arasındaki derin fark, Hakem Kurulu kararlarının güvenilirliğini zedeliyor ve çalışanların ekonomik kaygılarını artırıyor.


Hakem Kurulu üyeleri nasıl belirleniyor? Atama sürecine dair detaylar

Kamu Görevlileri Hakem Kurulu, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’na göre 11 üyeden oluşuyor. Kurulun yapısı, doğrudan atama yöntemi nedeniyle sık sık tartışma konusu oluyor.

Üyelerin yedisini Cumhurbaşkanı belirliyor. Bu isimler arasında;

  • Yargıtay, Danıştay veya Sayıştay’dan bir yüksek yargı mensubu (kurul başkanı olarak),
  • Farklı bakanlıklar ile kamu kurumlarından dört temsilci,
  • Kamu maliyesi, iş hukuku, iktisat gibi alanlardan bir akademisyen,
  • Sendikaların önerdiği yedi akademisyen arasından seçilecek bir öğretim üyesi yer alıyor.

Geriye kalan dört üye ise doğrudan sendikalar tarafından belirleniyor. Bunlar da en fazla üyeye sahip konfederasyonlardan geliyor.

Bu yapı nedeniyle kurulda işveren tarafının ağırlığı olduğu eleştirileri sıkça dile getiriliyor. Özellikle Cumhurbaşkanı tarafından seçilen üyelerin çoğu zaman üst düzey bürokrat veya doğrudan görevden alınabilecek bakan yardımcıları arasından seçilmesi, kurulun bağımsızlığına gölge düşürüyor.

Yasalara göre Hakem Kurulu, toplu sözleşme masası kilitlendiğinde en geç beş gün içinde karar almak zorunda. Karar oy çokluğuyla alınıyor ve kesinleşiyor; yani herhangi bir mahkeme veya başka bir kurum tarafından iptal edilmesi mümkün değil.

Bu atama sistemi, kurulun yapısının “bağımsız hakemlikten çok hükümetin tekliflerini onaylayan bir mekanizma” haline geldiği eleştirilerine yol açıyor. Sendikalar da bu nedenle kuruldan çıkan kararlara güvenmediklerini açıkça ifade ediyor.


Eleştirilerin odağında Hakem Kurulu: Bağımsızlık tartışmaları

Hakem Kurulu, toplu sözleşme sürecinde son sözü söyleyen merci olmasına rağmen, bağımsızlığı konusunda yoğun eleştirilere maruz kalıyor. Eleştirilerin merkezinde ise kurulun yapısı bulunuyor.

Üyelerin büyük çoğunluğunun Cumhurbaşkanı tarafından atanması, kurulun kararlarında hükümete yakın bir tutum sergilediği iddialarını güçlendiriyor. Özellikle, kurulda görev yapan bazı isimlerin bakan yardımcısı gibi siyasi otoriteye bağlı görevlerde bulunması, “bir gecede görevden alınabilecek kişiler, memur için nasıl bağımsız karar verebilir?” sorusunu gündeme getiriyor.

Kocaeli Üniversitesi’nden Çalışma Ekonomisi uzmanı Prof. Dr. Aziz Çelik, gelişmiş ülkelerde benzer kurulların yalnızca grev hakkı kısıtlanmış meslek gruplarının (hakim, asker gibi) maaşlarıyla ilgilendiğini vurguluyor. Türkiye’de ise tüm memurların grev hakkı olmadığı için kurulun aldığı kararlar milyonlarca kişiyi doğrudan etkiliyor. Bu durum, pazarlığın doğasında ciddi bir eşitsizlik yarattığı için sendikaların tepkisini artırıyor.

Sendikalar, adil bir toplu pazarlığın ön koşulunun grev hakkının tanınması ve kurulun işleyişinde daha fazla bağımsız uzmana yer verilmesi olduğunu savunuyor. Aksi halde Hakem Kurulu’nun, yalnızca hükümetin tekliflerini onaylayan sembolik bir organ olmaktan öteye gidemeyeceğini belirtiyorlar.

Sonuç olarak, bağımsızlık tartışmaları bitmeden alınan her karar, kamu çalışanlarının gözünde güvenilirlikten uzaklaşıyor ve çalışma barışını zedeliyor.


Hakem Kurulu’nun ilk toplantısında kimler vardı?

Toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşmazlık çıkınca devreye giren Kamu Görevlileri Hakem Kurulu, ilk toplantısını 26 Ağustos’ta Ankara’da yaptı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda gerçekleşen toplantı, gözlerin bir kez daha kurulun yapısına çevrilmesine neden oldu.

Toplantıya, kurulun başkanı sıfatıyla Yargıtay üyelerinden bir yüksek yargı temsilcisi başkanlık etti. Bunun yanında;

  • Cumhurbaşkanı tarafından atanan dört bakanlık temsilcisi,
  • İktisat ve iş hukuku alanından seçilen akademisyenler,
  • En fazla üyeye sahip konfederasyon olan Memur-Sen’den dört temsilci,
  • Diğer büyük konfederasyonların önerisiyle belirlenen sendika temsilcileri masada yer aldı.

Bu tablo, hükümet kanadının ağırlığını bir kez daha ortaya koydu. Özellikle Memur-Sen’in yetkili konfederasyon sıfatıyla dört temsilciyle bulunması, ancak diğer sendikaların sınırlı katılım göstermesi, toplu sözleşmenin tarafsızlığı konusunda tartışmaları beraberinde getirdi.

Toplantının ilk gündem maddesi, memur ve emekliler için hükümetin önerdiği 2024-2025 zam oranları oldu. Ancak sendikaların talepleri ile hükümetin teklifleri arasındaki fark büyük olunca, kurulun vereceği kararın önemi daha da arttı.

İlk oturum, prosedürlerin belirlenmesiyle tamamlandı. Kurulun, yasalara göre en geç beş gün içinde kararını açıklaması gerekiyor. Dolayısıyla kamu çalışanları için kritik bekleyiş başlamış oldu


Kararlar kesin mi? Yargı yolu neden kapalı?

Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun en çok eleştirilen yönlerinden biri, kararlarının kesin ve yargı denetimine kapalı olması. Yani kurul, hangi kararı verirse versin, ne sendikaların ne de bireysel memurların bu karara karşı Danıştay’a ya da başka bir yargı merciine başvurma hakkı bulunmuyor.

Bu durum, hukuki açıdan ciddi tartışmalar yaratıyor. Çünkü bir taraftan Anayasa, herkesin yargı yoluna başvurma hakkı olduğunu güvence altına alırken; diğer taraftan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu, Hakem Kurulu kararlarını kesin hüküm sayıyor. Ortaya çıkan bu çelişki, sendikalar ve hukukçular tarafından sık sık gündeme getiriliyor.

Sendikalar, “bağımsız olmayan bir kurulun verdiği, üstelik temyize açık olmayan karar, milyonlarca memurun kaderini belirleyemez” diyerek düzenlemeye tepki gösteriyor. Özellikle kurulun hükümet ağırlıklı yapısı düşünüldüğünde, alınan kararların büyük oranda iktidarın teklifleri doğrultusunda şekillendiği eleştirileri güçleniyor.

Hukukçulara göre ise bu durum, memurlar için yargı güvencesinin fiilen ortadan kalkması anlamına geliyor. Dolayısıyla toplu sözleşme sürecinde adil pazarlık yapılmadığı gibi, son aşamada da “itirazsız bir karar” dayatılıyor.

Sonuç olarak Hakem Kurulu kararlarının kesinliği, memurların sadece ekonomik haklarını değil, aynı zamanda hukuki güvencelerini de tartışmalı hale getiriyor.


Memurların beklentileri ve hayal kırıklıkları

Toplu sözleşme süreci, Türkiye’deki yaklaşık 4 milyon memur ve 2,5 milyon emekli için sadece maaş artışı değil, aynı zamanda sosyal haklar ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi anlamına geliyor. Bu nedenle görüşmeler başladığında kamu çalışanları, hayat pahalılığına karşı korunacak gerçekçi bir zam ve ek iyileştirmeler bekliyordu.

Özellikle son yıllarda yükselen enflasyon, kira fiyatları ve temel gıda giderleri memurların alım gücünü önemli ölçüde eritti. Öğretmeninden hemşiresine, polisten memur emeklisine kadar herkesin ortak talebi, maaşların en azından enflasyon karşısında korunması ve refah payı eklenmesiydi.

Ne var ki hükümetin teklif ettiği zam oranları, bu beklentilerin çok altında kaldı. İlk aşamada Memur-Sen’in de masada yeterince güçlü bir duruş sergileyememesi, kamu çalışanları arasında ciddi bir hayal kırıklığı yarattı. Sürecin Hakem Kurulu’na taşınmasıyla umutlar yeniden canlansa da kurulun yapısı ve önceki kararları göz önüne alındığında beklentiler düşük kaldı.

Sahadan gelen tepkiler, “artık dayanacak gücümüz kalmadı” cümlesinde somutlaşıyor. Çünkü birçok memur, maaşının neredeyse yarısını kira veya kredi ödemelerine ayırıyor. Çocuklarının eğitim masraflarını karşılamakta zorlanan, ek iş yapmak zorunda kalan binlerce kamu çalışanı, toplu sözleşme sürecinin gerçek sorunlara çözüm getirmediğini düşünüyor.

Sonuç olarak, 2024-2025 toplu sözleşme görüşmeleri, milyonlarca memurun beklentilerini karşılamaktan uzak kaldı. Hakem Kurulu’nun vereceği karar kesin olsa da, memurların yaşadığı hayal kırıklığı ve güvensizlik uzun süre gündemde kalacak gibi görünüyor.


HEMŞİRE.COM DETAY HABER

BİLGİLENDİRME: Yorum ve sorularınız sistem yöneticisi tarafından onayladıktan sonra yayınlanacaktır.

Daha yeni Daha eski

نموذج الاتصال